Türkiye’nin Jeotermal Kaynaklardan Lityum Üretim Vizyonu

Türkiye’de jeotermal enerji santralinden çıkan buharın arka planında lityum madde döngüsünü simgeleyen sürdürülebilir enerji konseptli görsel.


Türkiye, yenilenebilir enerji alanında hızla büyürken jeotermal kaynaklardan lityum üretimi yeni bir stratejik hedef olarak öne çıkıyor. Bu gelişme, yalnızca enerji arz güvenliği açısından değil, batarya üretim zincirinde yer almak bakımından da ülkenin geleceğini yeniden şekillendirebilir. Yerli kaynakların değerlendirilmesi, düşük karbonlu üretim ve teknolojik bağımsızlık bu vizyonun temel taşlarını oluşturuyor.

{getToc}

Jeotermal Kaynaklardan Lityum Üretimi: Yeni Bir Stratejik Alan

Jeotermal enerji, Türkiye’nin sahip olduğu en sürdürülebilir doğal kaynaklardan biri. Ancak şimdiye kadar bu kaynaklar çoğunlukla elektrik üretimi ve ısıtma amaçlı kullanıldı. Son dönemde yapılan akademik ve endüstriyel çalışmalar, jeotermal akışkanların içinde çözünmüş halde bulunan lityumun da ekonomik olarak değerlendirilebileceğini gösteriyor. Bu, enerji ve hammadde sektörlerinin ilk kez aynı kaynaktan beslenebileceği anlamına geliyor.

Batı Anadolu’daki jeotermal alanlar, özellikle Aydın, Denizli ve İzmir çevresindeki sahalar, yüksek sıcaklık ve mineral yoğunluklarıyla bu dönüşümün merkezinde yer alıyor. Yenilenebilir enerjinin küresel üretimde kömürü geride bırakması, lityum gibi stratejik hammaddelere olan ilgiyi artırıyor. Türkiye’nin de bu yarışta kendine özgü bir konum elde etmesi mümkün.

Türkiye’nin Lityum Potansiyeli: Sahalar ve Veriler

Türkiye genelinde 1.000’in üzerinde jeotermal kuyu bulunuyor ve bu kuyular saatte 100.000 ton sıcak su üretiyor. Yapılan analizlerde, bu akışkanlarda lityum konsantrasyonunun 15–25 ppm arasında değiştiği tespit edildi. Düşük gibi görünse de, akışkan hacminin büyüklüğü dikkate alındığında yıllık 30.000–35.000 ton seviyesinde üretim potansiyeli olduğu öngörülüyor.

Afyon, Aydın ve İzmir sahalarında yapılan saha testlerinde, adsorpsiyon temelli lityum ayrıştırma yöntemleriyle laboratuvar ölçeğinde umut verici sonuçlar alındı. Bu deneylerde γ-MnO₂ ve chitosan-tabanlı malzemelerin lityum iyonlarını seçici şekilde yakalayabildiği görüldü. İzmir Yüksek Teknoloji Enstitüsü tarafından yürütülen bir pilot çalışmada, dört ardışık döngü sonunda toplam 230 mg/L lityum konsantrasyonuna ulaşılmış olması dikkat çekici.

Benzer süreçler, katı hal bataryalar gibi yeni nesil teknolojiler için yerli hammadde zincirinin temeli olabilir. Bu, Türkiye’nin yalnızca enerji üretiminde değil, yüksek katma değerli teknolojilerde de söz sahibi olmasının önünü açar.

Teknolojiler ve Uygulama Alanları

  • Adsorpsiyon/Sorpsiyon: MnO₂ tabanlı malzemelerle seçici iyon tutma ve desorpsiyon işlemi; düşük enerji tüketimi, kolay geri kazanım.
  • İyon Değişimi: Chitosan ve lityum-eleme kompozitleriyle yapılan deneylerde %80’in üzerinde seçicilik oranı elde edildi.
  • Membran Ayırımı: Elektrokimyasal sistemlerde %97’ye varan saflıkta lityum hidroksit üretimi sağlanabiliyor.
  • Entegre Modeller: Jeotermal enerji üretimiyle mineral geri kazanımı aynı sistem içinde, sıfır karbon yaklaşımıyla yürütülebiliyor.

Bu yöntemlerin tamamı hâlen araştırma ve pilot aşamasında olsa da, hibrit ve depolama stratejileri ile entegre edilmesi, ekonomik fizibiliteyi artırabilir. Ayrıca, Türkiye’de Eti Maden tarafından Eskişehir’de kurulan ilk pilot lityum üretim tesisinin devreye alınması, bu vizyonun somut adımlarından biri olarak değerlendiriliyor.

Ekonomik ve Çevresel Boyut

Jeotermalden lityum çıkarımı, klasik madenciliğe göre çevresel açıdan çok daha düşük etkili bir yöntem. Mevcut kuyular kullanıldığı için yeni sondaj ihtiyacı azalıyor. Ayrıca, enerji üretimi sırasında elde edilen ısı ve basınç, ekstraksiyon sürecinde enerji girdisini minimize ediyor. Böylece karbon ayak izi düşerken, enerji ve maden sektörleri arasında sinerji oluşuyor.

Ancak bazı zorluklar var: düşük lityum konsantrasyonu, adsorban malzeme ömrünün kısalması, yüksek tuzluluk oranının ekipman ömrünü etkilemesi gibi faktörler ekonomik dengeyi zorluyor. Ayrıca, jeotermal suyun yeniden enjeksiyonu sırasında kimyasal dengenin korunması çevresel açıdan kritik önem taşıyor.

Riskler, Fırsatlar ve Stratejik Öneriler

  • Teknolojik Risk: Adsorban ve membran verimlerinin saha koşullarına göre değişmesi.
  • Finansal Risk: Lityum fiyatlarındaki dalgalanmalar ve yatırım geri dönüş süresinin uzunluğu.
  • Çevresel Risk: Yeniden enjeksiyon sürecinde kimyasal denge bozulursa rezervuar kalitesi etkilenebilir.
  • Fırsat: Türkiye, Avrupa pazarına yakınlığı sayesinde düşük lojistik maliyetli tedarikçi olabilir.
  • Strateji Önerisi: Pilot tesislerin sonuçları doğrultusunda “Jeotermal Lityum Yatırım Programı” adıyla ulusal bir teşvik mekanizması oluşturulmalı.

Türkiye İçin Yol Haritası

Türkiye’nin jeotermal lityum vizyonu, yalnızca enerji değil, kritik hammadde politikası açısından da stratejik bir fırsat alanı sunuyor. Eğer AR-GE, mevzuat ve özel sektör işbirliği güçlü bir şekilde yürütülürse, ülke 2030’a kadar bölgesel bir “yeşil lityum merkezi” haline gelebilir.

Uzmanlara göre, IEA’nın 2030 yenilenebilir enerji tahminleri bu dönüşüm için güçlü bir zemin oluşturuyor. Türkiye’nin önünde; enerji, teknoloji ve çevreyi aynı denklemde birleştiren benzersiz bir fırsat penceresi var.

“Jeotermalden lityum çıkarımı yalnızca bir enerji projesi değil, Türkiye’nin stratejik bağımsızlık manifestosudur.” — EnerjiVizyon Analiz

Kaynak: EPDK, JESDER, TÜBİTAK, ThinkGeoEnergy, İYTE, EnerjiVizyon veri arşivi

İlgili İçerikler

Enerji Vizyon

Enerji Vizyon Türkiye ve dünyadan enerji sektörüne dair güncel haber, analiz ve röportajlar yayınlayan bağımsız haber platformudur. twitter facebook instagram linkedin

Daha yeni Daha eski
Enerji Vizyon

نموذج الاتصال