Elektrik Mühendisleri Odası (EMO), Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın ABD ziyaretinde gündeme gelen LNG tedarik anlaşmaları ve sivil nükleer enerji iş birliği mutabakatı üzerine kapsamlı bir değerlendirme yayımladı. EMO, açıklamasında “yeni enerji imtiyazlarının bu defa ABD’ye verildiğini” belirterek, Türkiye’nin bir “enerji dağıtım merkezi” rolüne indirgenmesine karşı çıktı.
Zirveden çıkan başlıklar
New York’ta yapılan temaslarda, BOTAŞ ile Amerikan enerji şirketleri arasında uzun vadeli LNG tedarik anlaşmaları için ön protokoller imzalandı. Ayrıca, Türkiye ile ABD arasında “Stratejik Sivil Nükleer İş Birliği Mutabakat Zaptı” devreye girdi. Cumhurbaşkanı Erdoğan, bu adımların Türkiye’nin enerji güvenliği açısından stratejik olduğunu savundu. EMO ise farklı bir pencereden bakıyor: Açıklamaya göre bu belgeler, ülkenin kamu kaynaklarını uzun yıllar bağlayacak nitelikte ve yeni bağımlılık risklerini içinde barındırıyor.
EMO’nun LNG uyarısı
EMO, LNG tarafında özellikle “uzun vadeli alım garantileri” konusuna dikkat çekti. Türkiye’nin son yıllarda ciddi ölçüde LNG altyapısı kurduğunu hatırlatan açıklamada, farklı terminaller ve FSRU gemileriyle ithalatın esnek hale geldiği vurgulandı. Ancak uzun dönemli kontratların, piyasa koşullarına göre daha pahalı kalma ve bütçeye yük bindirme ihtimali bulunduğu ifade edildi.
“Enerji arz güvenliği” söylemiyle sunulan bu anlaşmaların, aslında Türkiye’nin kaynak çeşitliliğini azaltıp, ABD’ye uzun yıllar bağlı kalmasına yol açabileceği görüşü paylaşıldı. EMO’ya göre bu, “enerjide bağımsızlık” hedefiyle çelişiyor.
Nükleer iş birliği ve riskler
Sivil nükleer enerji başlığında ise, mutabakat zaptı ile Türkiye ve ABD arasında teknoloji paylaşımı, yakıt tedariki ve olası yeni santral yatırımlarına kapı aralandığı belirtiliyor. EMO, Akkuyu örneğini hatırlatarak, bu tür anlaşmalarda yerli mühendislik katkısı, atık yönetimi, yakıt döngüsü ve söküm sorumluluklarının belirsiz kaldığını vurguladı. Açıklamada, “Nükleer alanında yeni imtiyazların ABD’ye verilmesi, ileride yeni alım garantileri ve kamuya ek yükler doğurabilir” değerlendirmesi yapıldı.
Enerji merkezi mi, bağımlı ülke mi?
Son dönemde hükümetin sıkça kullandığı “Türkiye’yi enerji merkezi yapmak” söylemine de değinen EMO, bu yaklaşımı eleştirdi. Türkiye’nin kurulu gücünün mevcut talebi karşılamaya fazlasıyla yettiğini belirten oda, “enerji merkezi” söyleminin esasen iç tüketimi değil, dışa satış hedefini öne çıkardığını kaydetti. Bu durumda ülke, ithalat bağımlılığını azaltmak yerine, farklı tedarikçilere yeni imtiyazlar tanıyan bir pazar aktörü konumuna itiliyor.
Açıklamada, bu yaklaşımın hem doğa üzerinde hem de yerel ekonomiler üzerinde baskı yarattığı, enerji politikalarının kamu yararı yerine jeopolitik hesaplara dayandırıldığı ifade edildi.
EMO’nun çözüm önerileri
EMO, Türkiye’nin enerji planlamasında şu başlıkların öne çıkarılması gerektiğini savundu:
- Yerli ve yenilenebilir enerji kaynaklarının önceliklendirilmesi,
- Elektrik üretiminde esneklik sağlayacak depolama teknolojilerinin hızla devreye alınması,
- Enerji verimliliği ve talep tarafı yönetimine daha fazla yatırım yapılması,
- Nükleer gibi uzun vadeli ve riskli yatırımlarda şeffaflık, kamu denetimi ve toplumsal mutabakat süreçlerinin işletilmesi.
Odaya göre bu adımlar atılmadığı sürece, uluslararası anlaşmalar “enerji güvenliği” değil, “enerji bağımlılığı” anlamına gelecek.
Analiz: İmtiyazların yönü değişiyor
Türkiye, 2000’li yıllardan itibaren enerji alanında farklı ülkelerle uzun vadeli anlaşmalar yaptı. Bir dönem Rusya ile doğalgaz boru hatları ve Akkuyu Nükleer Santrali, bir dönem Azerbaycan ile TANAP ve petrol/gaz ticareti öne çıktı. Şimdi ise benzer imtiyazların ABD şirketlerine verildiği görülüyor. Bu açıdan bakıldığında, EMO’nun uyarısı yalnızca ekonomik değil, aynı zamanda stratejik bir meseleye işaret ediyor: Türkiye enerji politikasını hangi eksende kurguluyor?
Uzmanlara göre, LNG anlaşmaları arz çeşitliliğini artırsa da, fiyat dalgalanmalarına karşı kamunun nasıl korunacağı belirsiz. Nükleer tarafta ise teknoloji transferi, yakıt döngüsü ve atık yönetimi gibi kritik konular çözülmeden imzalanan mutabakatların risk taşıdığına dikkat çekiliyor.
Sonuç
Enerji Mühendisleri Odası’nın değerlendirmesi, Türkiye’nin enerji politikasında “görünür kazanımlar” ile “uzun vadeli yükümlülükler” arasındaki ince çizgiyi hatırlatıyor. LNG ve nükleer iş birlikleri, kısa vadede enerji arz güvenliği için avantaj sağlayabilir. Ancak şeffaflık ve kamu yararı gözetilmediğinde, bu anlaşmalar gelecekte kamu bütçesine ek yükler getirme, dışa bağımlılığı artırma ve toplumda yeni tartışmalar doğurma potansiyeli taşıyor.
Kaynak: Elektrik Mühendisleri Odası
İlgili içerikler: Doğalgaz ve LNG · Nükleer · Sektör ve Politika